Bir başka dalgalanıyor saçların,
Hoyrat esen rüzgarın zilli eteklerinde.
Dudaklarının kıvrımlarında asılı kalmış,
Rengi soluk bir sonbahar havası.
Asi sözlerinin altında,
Parladıkça parlıyor tenin.
Karanlığa gömülmüş gönüllerin tepesinde,
İnci tanesi Ay’ın aydınlığı gibi.
Şeker kamışlarından yoksun,
Bir takım yoksul çocuklar.
Kirli elleriyle fabrika işçileri,
Kaldırım başlarında namus bekçileri.
Issız ve sessiz caddeler,
Çöplüklerde kürkleri kirli kediler.
Derin bir sessizlik asılı,
Şehrin mezar taşlarında.
Hadi gel…
Teninde Ay’ın aydınlığı eksilmeden.
Bir kapının eşiğinde,
Tanıdığımız o eski İstanbul,
Limana bir vapur yanaşır ansızın.
Alır başımızı gideriz,
Yedi tepeli şehri düşlerimize gömeriz.
Boynumuzda idam ipleri,
Ayağımızda prangalar.
Aç kalmış, korkmuşuz belki de biraz.
Avucumuzda bir gram ekmek.
Fakiriz…
Namussuzca ölmek için,
İdam sehpalarını beklemekteyiz.
Uçurumun kıyısında,
Sebepsiz bir intihar adına,
Bir çok sebep asılı boynumuzda.
Boğulmak için nefessiz kalırcasına,
Gözlerini beklemekteyim fütursuzca.
Hadi gel,
Teninde Ay’ın aydınlığı eksilmeden.
Rasim Dahiloğlu
Bir Cevap Yazın