Bir kapının eşiğinde,
Tavernanın müziği ilişiyor kulağıma.
İspanyol olsa gerek,
Etekleri alev alev bir kadın,
Namussuzca dans ediyor tezgahlarda.
Gözleri delip geçiyor geceyi,
Parmakları…
Parmakları uzun ve ince,
Tırnakları kor alev misali,
Al al yakıyor kendisini izleyen,
Edepsizleri.
Bir de yarım kalmış bir kadehi var,
Bar taburesinin yamacında.
Dudaklarının izi,
Yapışıp kalmış bardağın ağzına.
Devirircesine vuruyor topuklarını,
Şişeler devriliyor,
Kadehler tokuşturuluyor.
Bir takım sarhoşlar beliriyor,
Karanlığın puslu havasının aralıklarından.
Yalandıkça yalanıyor hepsi,
Kendini temizleyen,
Sokak kedisi misali.
Cigara tutuşturuyor dudaklarının arasında,
Bir duman sarıyor etrafı.
Bir kez daha müzik duyulmaya başlıyor,
Taverna mızıkacılarından.
Vurdukça vuruyorlar sazlarına.
Bir dans…
Nasıl bir dans.
Tanrım, şu kadının eteklerinde mi kopuyor,
Kıyamet yoksa…
Öylece durup izliyorum,
Bir bakmışım,
Vurulup kalmışım.
Büsbütün ölmüşüm olduğum yerde.
Ve ölüm…
Bir taverna köşesinde.
Namussuz ve hayasızca.
Herkesten uzak,
Kimsesizler mezarlığı sanki.
Kaldırım taşlarının üzerinde,
Sokak taşları başucumda,
Mezar taşı misali…
Rasim Dahiloğlu
Bir Cevap Yazın